14 Nisan 2018 Cumartesi

Mrs. Dalloway, Woolf - Kitap Yorumu

"...Ne olurdu onu sayfiyede kendi haline bıraksalardı da, o da istediğini yapsaydı, ama onu zambaklara benzetiyorlardı ve partilere gitmek zorunda kalıyordu, oysa babasıyla ve köpekleriyle sayfiyede yalnız olmaya kıyasla Londra öyle kasvetliydi ki."


Remzi Kitabevi'nin ilk baskısından okudum. Kapağının çirkinliği dışında her şey güzel, ilk baskı olmasına rağmen çeviride bir sorun yok. Kitaba gelirsek;

Sanırım ilk cümlesini dahi herkesin bildiği bu kitabın konusunu da herkes biliyordur. Sayfalarca yazılan yorumlar, övgüler, yergiler var. Bunları atlayarak direkt dikkatimi çeken ve kitabı bir bütün olarak baktığımda vasat bir roman olarak görmeme sebep olan kısma geçeceğim.

Kitabın ismi "The Hours" olsaymış daha iyi olurmuş, zira "Mrs. Dalloway" ismi biraz yanıltıcı, hele de kitabın bilinç akışı yöntemiyle yazıldığını düşünürsek. Çünkü, benim gördüğüm kadarıyla, bu bilinç genelde yalnızca birinin, kitabın kahramanının genellikle, bilincidir ve bu bilinç içerisinde kitap boyunca sürükleniriz. Mrs. Dalloway'de bilinç bir karakter için değil de karakterler için var. Yalnızca Clarrissa Dalloway'in değil, hatta çoğunlukla bile değil, kitaptaki neredeyse bütün karakterlerin bilinçlerine girip çıkıyoruz. Peter, Sally, Lady Bruton, Septimus, Rezia ve hatta bazı kısımlarda kimin bilincini okuduğumuzu bile bilmiyoruz. Bu durum kitabı Mrs. Dalloway olmaktan çıkarıyor ve dakikaları dahi hissedebildiğimiz "Saatler"e dönüştürüyor bence. Bu noktaya kadar hiçbir sorun yok, tek bir bilinç değil de bilinçleri kullanmak istemiş olabilir. Bu kitabın artı yönü bile olabilir. Benim için asıl sorun bu bilinçler arasındaki bağlantı. Karakterlerin düşüncelerinin ortak noktası Clarrissa değil; aslında bilinçler ortak bir amaca hizmet etmiyor. Her karakter sanki ana karakter olarak yaratılmaya çalışılmış, sonra yan karakter olmaya mahkum edilmiş gibi. Yazar bize bir yandan Septimus'u anlatmak istiyor, fakat Clarrissa'yı anlatması gerektiğini bildiği için (veya esasen bunu istediği için) bir noktadan sonra bu günahından dönüyormuş hissi veriyor. Bu açıdan, çoğu zaman kitaplar için gereksiz yere uzatıldıkları söylenir, Mrs. Dalloway bence gereksiz yere kısaltılmış. Woolf bir karaktere diğerlerinden fazla önem verip, o karaktere hizmet etmeyen noktaları çıkarabilirdi, veya her birine daha fazla alan ayırıp ortaya muazzam bir dönem romanı çıkarabilirdi. Muazzam diyorum çünkü anlatım tarzı ve bilinç akışı tekniğini kullanma biçimi övgüye değer. Fakat bu karakter zenginliği içerisinde bütün kitabı Clarrissa'nın aşklarına hapsetmek kitabı potansiyelinden aşağıda bir noktaya hapsetmiş. Faulkner'ın bu kitapla yakın zamanlarda çıkan "Döşeğimde Ölürken" isimli kitabının bilinçlerin akışına, ortak bir amaca hizmet ettikleri için, daha iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum.

Bundan iyi kitaplarının olduğunu umuyorum kalemini ustaca kullanabildiğinden dolayı. Bu yüzden diğer kitaplarını listeme ekliyorum.