"Ben de ona kalbimi verdim, aldı parça parça edip öldürdü, sonra gerisin geriye fırlattı. İnsanlar kalpleriyle duyarlar, Ellen. O benim kalbimi mahvettiğine göre, onun hakkında bir duygu beslememe imkan yok."
Kitabı Altın Kalem Yayınları’ndan okudum, 1993 baskısı
olduğu için epey eski görünüyordu ve hikayeye çok uydu bence. Çeviride çok iyi
bir iş çıkarmışlar bence, çoğu klasik eskiden kısaltılarak çevrilirmiş fakat bu
tam metindi. Yazım, imla yanlışları da hemen hemen hiç yoktu. Gerçi bu kısmı uzun
uzun anlatmama gerek yok, günümüzde kim bu yayınevinden okur ki bu kitabı.
Kitaba gelirsek;
Türkçe’ye Uğultulu Tepeler, Uğultulu Bayır, Rüzgarlı Tepe, Rüzgarlı
Bayır gibi birçok farklı isimle çevrilen Wuthering Heights tarihi olarak önemli
bir metin öncelikle. Roman türünün hem erken örneklerinden, hem de bir kadın yazarın
kaleminde çıkmış olması gibi artıları ve günümüze oranla nispeten ‘ilkel’ kalan
yazım tekniği, sıkıntı çekmeyen kurgu akışı gibi eksileriyle incelenmesi
gereken eserler arasında geliyor. Kısaca konusuna değinirsek, yerleşim
yerlerinden izole iki villa sahibi ailenin çocukları ve onların çocukları
arasındaki aşk ve intikam dolu yılları okuyoruz yıllarca hizmetçilik yapmış bir
kadının ağzından. Arada “Emily Brontë ne yaşamış acaba?” diye sormadım değil, tabiri
caizse kötü kalpli bir roman Uğultulu Tepeler, bütün karakterler çok soğukkanlı
ve acımasız; kimse karşısındakini düşünmüyor, intikam alabilmek için en
sevdiklerinden vazgeçecek kadar ileriye gidiyor vb. Tabi bütün bunları çarpıcı
kılan son derece gerçekçi bir şekilde kaleme alınmış olmaları, belki bu
özelliği kitabı ilk realist romanlardan biri yapıyor. Gerçekçiliğini arttıran
bir diğer özelliği ise içinde tamamen “iyi” bir karakter barındırmaması
olabilir, gerçek dünyayla daha kolay bağdaştırılabiliyor böylece yaşananlar. Bazen
hikayeyi devam ettirmek için göze çarpan tesadüflere maruz kalsak da çoğunlukla
hikaye tutarlı bir altyapı üzerinde ilerlediğinden kolay okunuyor. Yalnız başlarda
kim kimin yeğeni, halasıydı gibi karışıklıklar oluyor isim benzerliklerinden,
fakat yüzüncü sayfaya ulaşmadan karakter sayısının sınırlı olmasıyla birlikte
alışılıyor.
Kesinlikle okunmalı mı? Açıkçası
zorunlu okumam olmasaydı belki hayatım boyunca hiç okumazdım. Beğenmedim mi? Okurken
pek yorulmadım ve eğlendim, bu yüzden pişman olmadım. Aynı zamanda o dönemin
edebiyatının da izlerini taşıdığı için okuduğuma memnunum. Yine de illa 19. yüzyıl
İngiliz Edebiyatı okuyacağım deniliyorsa bu romandan iyileri bulunabilir
sanırım.