1 Mayıs 2018 Salı

Ayı, Faulkner - Kitap Yorumu


"...ama herhalde Sam'in gözleri açıktı gene onlardan da kulübeden de ileride, bir ayının ölümüyle bir köpeğin ölüşünden daha ilerlerde gördüğü o derin bakışıyla."


De Yayınevi baskısıyla okudum, 19. Yüzyıl nostaljisini hissettirdi bana. Kitabı zaten çevirileriyle ünlü olan Murat Belge çevirmiş, bu yüzden kaliteli bir çeviri olduğunu söylememe dahi gerek yok sanırım. Hatta Murat Belge dışında bir çevirisi yoksa gerek de yok. Kitaba gelirsek;

“Go Down, Moses” adıyla 1942’de yayınlanan ve birbirleriyle alakalı yedi hikayeden oluşan öykü kitabının (roman diyenler de var) en uzun hikayesi aslında “The Bear”, fakat öyle ünleniyor ve övülüyor ki sonraları ‘novella’ olarak tek başına da basılıyor. Faulkner’ın en iyi eseri olduğunu iddia edenlerden tutun da ekokritik edebiyatın baş tacı olduğunu söyleyenlere kadar hakkında birçok denen şey var. Övgüye değer mi konuşmadan önce kitapta neler olduğuna bakarsak:

(Spoiler içeriyor.)
En genel tabiriyle bir av-avcı hikayesi bu, Koca Ben isimli ormanın en güçlüsü bir ayı var ve karakterimiz Isaac’in 10 yaşından itibaren içinde bulunduğu avcılar için adeta bir ölüm kalım meselesine dönüşmüş durumda Koca Ben. Her yılın kasım ayında toplanıp ormana yalnızca Koca Ben’i avlamaya gidiyorlar ve bu artık onların dini bir ritüeli haline gelmiş gibi. Kitabın başlarında Isaac yaşı küçük olduğu için henüz ayıyı avlamaya gidemiyor fakat geri gelmelerini beklerkenki düşünceleri kitabın ana temasını oluşturuyor: Herkesin ayının ölümlü olduğunu ummasına rağmen içten içe ölümsüz olduğuna inandığını, yine ayıyı öldüremeden geleceklerini, zaten kimsenin bunu istemediğini, ormana yalnızca yıllık törenlerini tamamlamaya gittiğini düşünüyor. Gidişlerini tam olarak şu sözlerle tanımlıyor Isaac-Faulkner: “Koca ayının öfkeli ölümsüzlüğüne yapılan yıllık tören-tapınma.” Bu şekilde yıllar geçiyor ve Isaac bu törene katılacak yaşa geliyor. Yılların verdiği yaralanlamalar ve yorgunluk ile ayı artık eskisi kadar güçlü değil ve gerçekten de bir gün ayıya bana göre hikayenin en önemli ikinci karakteri Boon öldürücü darbeyi vuruyor. Fakat kitabın “doruk noktası” gibi gözüken bu sahnesi hiç beklendiği gibi gerçekleşmiyor, sessiz ve sakince, sanki bir şeyler yanlışmış gibi. Ardından Isaac daha da büyüyor, kitabın sonlarına doğru bütün cümlelerin, eylemlerin, noktalama işaretlerinin karıştığı bir bölümde kitabın manasını ortaya çıkaran toprak ve insan düşüncelerini okuyoruz Faulkner’dan. Kitap ayıyı öldüren Boon’un Isaac’a ormandaki sincapları ellememesi için bağırışıyla sonlanıyor.

Burada elbette muazzam bir alegori var. Ayı ölümsüz, yenilmez nitelikleriyle doğayı sembolize ediyor, avcılarımız ise doğanın avcısı olan insanlığı. Doğayı kontrol etme isteği insanoğlunun, öyle bir hal alıyor ki güdülerin önüne geçiyor ve insanı kontrol etmeye başlıyor. Fakat nihayetinde bunu başardıklarında ortaya çıkan sonuç pek de iyi olmuyor, verilen onca kayıp ve üzüntüler kişiyi düşüncelere sevk ediyor. Isaac burada bana göre bir peygamber görevi görüyor, her şeye tanıklık etmiş, çıkarları ve hataları görmüş, olgun değilken ses çıkaramamış olanlara fakat olgunlaştığında düşüncelerini, herkese karşı olarak, ortaya koymuş, toprak ve köle sahipliğini kesin olarak reddeden, dini simgeleyen bir karakter. İnsanı Tanrı’nın kendi varlığını dünyada temsil etsin diye yarattığını söylüyor, toprağa ve diğer insanlara sahip olsun diye değil. Ve istemiyor ona kalan mirası, onun istediği ormanı son bir kez görmek yalnızca, özür dilemek için değil belki ama, hüznünü göstermek için en azından. Fakat değiştiremiyor hiçbir şeyi elbette, bunu da büyük bir ustalıkla gözümüze çarpıtıyor Faulkner Boon karakteri ile. Hani şu ayıyı öldüren, doğayı kontrol etmeyi başaranlar var ya! Bir kere almış bunun tadını, gözü dönmüş bu noktadan sonra, Isaac’a bağırıyor, defolmasını söylüyor bu ormandan: “Birine bile dokunamazsın! Benim onlar!”
(Spoiler bitiyor.)

Tanımlamam gerekirse bu kitabı, ‘güzel bir sanat eseri’ derim. Sade, çarpıcı, binlerce sayfalık kitaplara eşdeğer ve olması gerektiği kadar zor ve en önemlisi kitapların büyük çoğunluğunun aksine bir sanat eseri. Faulkner’a şapka çıkarmak gerekiyor gerçekten. İyinin kötünün dışında, edebiyat nasıl yapılır gösteriyor herkese.