7 Şubat 2018 Çarşamba

Sırça Fanus, Plath - Kitap Yorumu

"Bayan Guinea bana bir Avrupa ya da dünya turu bileti vermiş olsaydı da fark etmeyecekti. Çünkü nerede olursam olayım -bir gemi güvertesinde, Paris'te bir sokak kafesinde ya da Bangkok'ta- hep aynı sırça fanusun içinde kendi ekşimiş havamda bunalıyor olacaktım."



Kitabı Kırmızı Kedi Yayınevi 10. baskısından okudum. İçeriğinde ve çeviride bir sorun göremedim. Yalnızca kapağı biraz çirkin olmuş (çok dolu), o da pek önemli bir şey değil. Kitaba gelirsek;

Upuzun bir yolculuktu bu kitap. Gerçekten son sayfayı da bitirip kitabın arka kapağını çevirdiğimde bir haftadır ilerlediğim bir tünelden çıkıyormuş hissine kapıldım. Duygusal geçişlerin bu kadar olağan ve etkileyici yapıldığı bir kitap şimdiye dek okumamıştım. 1950'lerde iş dünyasına atılmak için New York'a gelen başarılı bir öğrenciyi görüyoruz kitabın başlangıcında. Şiirler yazıyor, okulunda çok başarılı; New York burjuvasına katılarak güzel bir hayat yaşayacak... Mı? İlk birkaç bölümden sonra kitabın bu neşeli tavrı yerini yavaş yavaş karamsarlığa bırakıyor. İşin içine insan ilişkileri ve şehir problemleri dahil oluyor, biz de kelimenin tam anlamıyla bir çöküşü okumaya başlıyoruz.

İki önemli nokta var kitabı daha iyi anlamamızı sağlayacak. İlki Sylvia Plath'in kendi yaşamından yola çıkarak Sırça Fanus'u yazması. Bu bilgi kitabın inandırıcılığının ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor ve psikolojik çöküş konusunun örnekleri, en azından o dönemde, pek fazla olmadığından kitabı önemli hale getiriyor. Diğer nokta ise kitabın barındırdığı mizahi anlatım. Eğer kitap tamamen depresif bir şekilde anlatılsaydı da önemini yitirmezdi, fakat bu şekilde hem okuyucunun sağduyusunu tamamen kaybetmemesini sağlıyor hem de orjinalliğini oluşturuyor. Bazen gülümsemeler hüzünlü olur, misal şu paragraf beni hüzünlü gülümsetti:
"Doktor Nolan'ın bana neden bu kadar budalaca bir şey bıraktığını anlayamıyordum. Belki de onu geri verip vermeyeceğimi görmek istiyordu. Oyuncak kibritleri yeni, yünlü sabahlığımın etek ucuna gizledim. Doktor Nolan kibritleri isterse, onları şeker sanıp yediğimi söyleyecektim."

Kitaba edebi olarak "başyapıt" denmesini yanlış bulanlar var. Ben başyapıt mı değil mi diye tartışılması taraftarı değilim. Bir edebi metin olarak döneminin iyilerinden geri kalabilir belki, fakat bazı kitaplarda üslup, bazı kitaplarda içerik önemlidir. Bu kitapta ben ne anlatıldığının nasıl anlatıldığından önemli olduğunu düşünüyorum. Ve anlattığı şeyin önemi herkesin okumasını gerektiriyor bence.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder