26 Ocak 2018 Cuma

Ölüler Evinden Anılar, Dostoyevski - Kitap Yorumu

"Hapishaneden asla çıkamayacaklardır. Zincirden kurtulmuş olanların ölünceye kadar hapishanede, pranga altında kaldıklarını pekala bilirler. Buna rağmen, zincir sürelerini bir an önce doldurmayı isterler. Zaten bu istekleri de olmasa ölmeden ya da çıldırmadan beş altı yıl zincirde dayanabilirler miydi? Kim dayanabilir ki?"


İş Bankası Yayınları'ndan Nihal Yalaza Taluy çevirisiyle okudum. Çeviride rahatsız eden hiçbir şey yoktu, hatta duyguları yansıtmada kelime seçimlerinin özenli olduğunu gördüm. Baskıda da, ikinci basım olmasının da etkisi vardır, bir sorun yoktu. Kitaba gelirsek;

Eğer birinci tekil şahıstan yazıyorsanız romanı, anlatıcıyı her yönüyle anlatmak istiyorsunuzdur: bütün duygularını ve her yaşadığını. Birinci tekil şahıs hikayeden çok karakter anlatmaktır ve elinizde güçlü bir karakter olduğuna inanmıyorsanız başka bir anlatım şeklini tercih edersiniz. Yani, normal olan budur. Fakat şunu da unutmamak gerek, kaliteli eserler hemen hemen her zaman normalin dışına çıkmışlardır. Buna cesaret etmek kolay değil, Dostoyevski bu kitapta bu cesareti göstermiş. Birinci tekil şahıstan okuyoruz kitabı, ama aslında dikkat edilirse ilahı bakış açısının izleri sıkça gözüküyor. Ne karakterin hapse girmeden önceki yaşantısını, ne giriş nedenini (detaylarıyla), ne hapishane sonrası yaşantısını; hiçbir şey bilmiyoruz. Yalnızca hapishanede olanları gözlemliyoruz. Bu şekilde anlatım biçimi ile anlatımın kendisi tezat oluşturuyor. Bu tezat bizim o hapishaneye daha rahat girmemizi, bütün mahpusları daha iyi anlamamızı, aynı zamanda hapishanenin kendine has tiksindirici özelliklerini daha iyi görmemizi sağlıyor. Kısacası, “hata” olarak tanımladığımız bir anlatımın nasıl harika bir esere dönüştüğünü görebiliyoruz, normlara kendimizi çok kaptırmamamız gerektiğiyle birlikte.


Anlattıklarına gelirsek, özellikle Dostoyevski’nin kendi yaşadıklarından yola çıkması kitabın inandırıcılığına büyük ölçüde etki ediyor. Bir mahpusun hapishanede yaşayabileceği hisleri, sıradan bir günün ve özel günlerin nasıl geçtiğini, mahpusların kendi aralarındaki diyaloglarıyla dönemin Rusya’sını öğreniyoruz. Kitapta altı çizilecek yer o kadar fazla ki tek bir cümleyle, bazen bir paragrafla bile sınırlı kalmıyor, bütün bir sahnenin altını çizmek gerekiyor. (Kartalı bırakma sahnesi mesela.)


“Ölüler Evinden Anılar” şunu da anlatmak istiyor bence: Hapishanede karşılaştığımız topluluk bütün toplumun küçük bir özeti gibi. İyi, kötü, fırsatçı, ezik, kabadayı, sessiz, konuşkan, dalgacı, her karaktere sahip mahpusların arasına girip bir süre yaşandığında, benim anladığım kadarıyla hapishanede olmanın tek ayırt edici özelliği duvarlar içinde yaşamak oluyor.


Tolstoy’un o zamanlar bahsettiği gibi: “Yeni edebiyatın en iyi kitabı.” 19. yüzyıl edebiyatında en üst sıralara alınması gerekenlerden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder